Cimcoz Ailesi’nin Dördüncü Nesil Koleksiyoneri: Ali Aral

Hazırlayan: Serdar Acar

Tabii bu köklü aile mirası ve geleneği bende de bu tarz bir bilincin ve isteğin gelişmesinde büyük rol oynadı. Bu doğrultuda elimden geldiğince kendi dönemimin sanat ve sanatçılarını desteklemeye çabalıyorum ve buna devam edeceğim.

”Büyük dedem Salah Cimcoz sanata çok meraklıymış ve sadece Türk ressamlara değil zamanının Avrupalı sanatçılarına da büyük önem verip yatırımlar yapmış. ”

Merhaba Ali Bey, öncelikle okurlarımızın sizi daha yakından tanıyabilmesi için kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?

1983, İstanbul doğumluyum. Koç Özel Lisesi’nde, ardından da Amerika Virginia Polytechnic Institute Üniversitesi’nde satış ve pazarlama üzerine işletme eğitimi aldım. Yedi sene kadar kurumsal bir şirkette satış ve pazarlama alanlarında çalıştım. Şimdi aile şirketimiz olan Buffa’da çalışıyorum. Ailede genetik olduğunu düşündüğüm sanat ve siyasete cocukluğumdan itibaren ilgi duymaya başladım diyebilirim.

Sizin ve ailenizin Türkiye’de kültür-sanata geçmişten günümüze önemli katkılar sunduğunu biliyorum. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrolarında yer alan çok önemli isimlerin günümüzdeki temsilcilerindensiniz. İnönü ailesinin kültür-sanata olan merak ve desteklerinden, büyük dedeniz Salah Cimcoz’un CHP Sanat Şefliği yapmasına kadar ciddi bir aile mirasına sahipsiniz. Bu durum size nasıl bir sorumluluk yüklüyor?

Büyük dedem Salah Cimcoz sanata çok meraklıymış ve sadece Turk ressamlara değil zamanının Avrupalı sanatçılarına da büyük onem verip yatırımlar yapmış. Courbet, Delaxroie, Monticelli, Zonaro ve daha birçok ressamın eserlerini; Saks, Sevr, Capodimonte, Bisquit, Bohem porselenleri koleksiyonuna dahil etmiş. Ayrıca Avrupa üretimi 15’i aşkın değerli saatten oluşan bir koleksiyonu da bulunmakta. Bunların dışında çok muhim bir kitap koleksiyonuna da sahipmiş fakat Malta sürgünü sırasında yaşanan talihsizliklerden oturu bir kısmı zayi olmuş. Kendisi aynı zamanda Selçuklu seramiklerinden tutun, Yunan ve Roma donemi eserlerine, Osmanlı mobilyalarından donemin en büyük hat koleksiyonuna kadar çeşitli eserler toplamış. Hatta, Cumhuriyet’e geciş doneminde Akademi’de kapatılan hat  bolumu icin bizzat kendisi Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e gidip bunun büyük bir hata olduğunu belirtmiş ve bunun uzerine bolum yeniden faaliyete gecmiş. Kendisi, sadece zamanının çok yonlu bir koleksiyoneri olmakla kalmayıp, aynı zamanda CHP Milletvekili ve Sanat Bolumu Şefliği görevlerini üstlenmiş. Çeşitli ülkelerde İbrahim Callı, Namık İsmail ve Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi Turk sanatçılarının sergilerini acmış ve tanınmalarını sağlamış. Akademiye yurt dışından onemli sanatçıları ve hocaları getirerek, Cumhuriyet donemi Turkiye’sinde de sanatın gelişmesine büyük katkılar sağlamış. Bunun yanı sıra Darulbedayi’nin kurulmasında etkin rol oynamış, yakın dostu Celal Esat Arseven ile birlikte “3.Selim” adlı oyunu sahnelemiş. II. Abdulhamit karşıtı olmasıyla one çıkan Kalem dergisini kurmuş, dergiyi Osmanlıca ve Fransızca yayınlayarak halkın aydınlanmasına katkı sağlamış. Bunun yanında, gene aile uyelerinden buyuk dedem Salah Cimcoz’un eşi büyükannem Hasene Cimcoz’un kız kardeşiyle evli olan büyükelci Şevket Fuat Kececi’nin de, dedesi Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa’dan intikal eden resim, hat ve Osmanlı eserlerinden oluşan çok değerli bir koleksiyonu mevcut. Koleksiyonun büyük bir kısmı halen sevgili halam Şen Kececi’de bulunmakta. Bu eserler arasında yer alan, Polonyalı ressam Stanislaw Chlebowski’ye ait 1865 tarihli ‘’Keçecizade Fuat Paşa Yalısı’’ isimli yapıt, Dolmabahçe Sarayı Koleksiyonu dışında yer alan, sanatçıya ait ender eserlerden biridir. Büyük Dedem Salah Cimcoz, erken Cumhuriyet donemi Turkiye’sinde sanatın gelişimine büyük onem vermiş, aralarında Avni Lifij gibi pek çok ismin yer aldığı donemin genc sanatçılarının hamiliğini yapmış ve eğitimlerine katkıda bulunmuştur. Tabii bu koklu aile mirası ve geleneği bende de bu tarz bir bilincin ve isteğin gelişmesinde büyük rol oynadı. Bu doğrultuda elimden geldiğince kendi donemimin sanat ve sanatçılarını desteklemeye çabalıyorum ve buna devam edeceğim.

”Ülkemizde kültür sanat politikası diye bir konu olduğunu maalesef düşünmüyorum… Günümüzde sanatın ve sanatçıların devlet kurumları tarafından gözetildiğini zannetmiyorum…”

Hem önemli bir koleksiyoner hem de siyasetle yakından ilgili bir kişi olarak ülkemizdeki kültür-sanat politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce sanatçılar gerekli desteği görebiliyorlar mı?

Ülkemizde kültür sanat politikası diye bir konu olduğunu maalesef düşünmüyorum. Cumhuriyet doneminde büyük onem verilen kültür-sanat dallarından resim, heykel, tiyatro, klasik müzik, opera, bale gibi branşlar yok olmaya yüz tutmuş durumda, ancak bazı özel vakıflar ve üniversiteler sayesinde ayakta kalmayı başarabilmekteler. Ornek vermek gerekirse Cumhuriyet doneminde hukumet tarafından yurtdışında acılan sergiler olmuş ve yurtdışına eğitim amaclı gonderilen Turk oğrenciler (İdil Biret, Suna Kan…) sadece Turkiye’de değil, dunya capında alanının en buyuk isimlerinden olmuşlardır. Yine bircok ressam ve heykeltıraş Almanya ve Fransa’ya gonderilmiş ve ülkemizde sanatın gelişmesine katkı sağlamışlardır. Bu sanatçıların eserleri satın alınarak konsolosluklara ve devlet dairelerine asılmış, Turk sanatının gelişimi ve ilerleyişi sergilenmiş ve önemsenmiş, onemli kitaplar basılmıştır. Günümüzde sanatın ve sanatçıların devlet kurumları tarafından gozetildiğini zannetmiyorum, devlet bankalarının proje geliştirdiklerini duymuyorum, özel

birkac banka kendi koleksiyonlarını oluşturuyor, fakat maalesef bu da daha cok kar gozetilerek gercekleştiriliyor. Halbuki devletin kaynakları bu gibi girişimler icin kullanılmayacaksa ne icin kullanılacak! Kendi sanatcılarımızı desteklemeyeceksek neyi, kimi destekleyeceğiz!

Özellikle Birinci ve İkinci Dünya savaşlarından sonra sanatın politik olması gerektiğine yönelik fikir ve beklentilerin ön plana çıktığını görüyoruz. Günümüze kadar aynı düşünceler farklı söylemlerle varlığını sürdürdü. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Ve sizce Türkiye’de sanatın politik olamamasının sebepleri neler?

Sanatın hicbir zaman politik olmasından yana olmadım. Sanat, her zaman ozgun, politika ve siyasetten bağımsız, her fikrin egemen olduğu, herkesin ve her duşuncenin serbest ve ozgur olduğu bir dunyadır benim icin. Sanatcıların, politikalar ve politikacılar yuzunden ozgurluklerinin kısıtlandığını goruyor ve buna icten bir şekilde uzuluyorum. Bugun, maalesef Mehmet Aksoy’un eserlerinin ucube denilerek yıkılışını acıyla izledik. Tiyatronun ki gecmişten gunumuze en onemli ozelliği politik eleştiriler ve donemin nabzının tutulmasıdır engellendiğini uzuntuyle goruyoruz. Karikatur mecmualarının sırf politikacıları hicvettikleri icin kapatılmaları, stand-up sanatcılarının artık politik espriler yapamamaları gercekten cok uzucu. Bu acıdan baktığımda, madem politikacılar sanata karışıyor, o zaman sanat da politikacılara karışsın diyorum. Fakat gunumuzde bunun pek mumkun olmadığını yine uzuntuyle biliyorum.

Son dönemde kimi kişi ve kurumların, dönem dönem galeriler ya da özel müzeler aracılığıyla koleksiyon sergileri düzenlediğini görmekteyiz. Sizce, kişileri bu düşünceye yönelten duygu nedir? Sizin ve ailenizin bu tür bir projesi var mı?

Bahsettiğimiz bu kişi ve kurumların eylemlerini kultur ve sanatın gelişimi acısından elbette cok faydalı buluyorum, tabii ki bilincli yapılması şartıyla. Zaten gecmişten gunumuze kultur

ve sanatta gelişim bu gibi buyuk ailelerin, aristokratların, çoğu zaman kraliyet ailelerinin destekleriyle sağlanmıştır. 19. Yüzyıl sonları ve 20. yuzyıl başlarında Amerika’ya kayan bu trend, buyuk koleksiyon ve muzelerin kurulmasına onayak olmuştur. Ulkemizde Koc Holding, Sabancı Holding ve bu gibi kişi ve kurumların kultur sanat adına yaptıkları yatırım ve girişimleri ilgiyle takip ediyorum ve bu cabanın ulkemiz adına önemli olduğunu duşunuyorum. Ancak şimdilik elimizdeki koleksiyonu henuz boyle bir girişim icin hazır gormediğimden boyle bir proje duşunmuyorum.

Ailenize ait kayıtlı bir tarihi eser koleksiyonu olduğunu biliyorum. Öğrendiğimde en çok dikkatimi çeken şeylerden biri bu olmuştu. Sizin de bu yönde bir ilginiz bulunuyor mu?

Kayıtlı eser koleksiyonculuğu maalesef ulkemizde hukumet tarafından kacakcılık olarak gorulduğunden boyle bir işe girmek cok buyuk emek istemekte. Avrupa ve Amerika’ya bakınca Antik Roma ve Antik Yunan doneminden tutun, daha eski cağlara ait eserler belli şartlar altında fakat kolaylıkla alınıp satılabilirken, ulkemizde bu prosedurler cok zorlayıcı ve bu sebepten çoğu kişi bundan kacınmakta. Bunun sonucu olarak da coğu eser yasadışı yollarla yurtdışına kacırılmakta ya da muze depolarında curumekte. Fakat bahsettiğim bu zorlayıcı prosedurlerden oturu ve en ufak bir hatada kacakcı durumuna düşmemek adına, ilgim olsa da boyle bir koleksiyona yönelmeyi düşünmüyorum. Ailemde bulunan ve her biri müzeye kayıtlı olan arkeolojik eser koleksiyonunu Sadberk Hanım Müzesi’ne bağışlamayı düşünebilirim.

Ülkemizin her bölgesine yayılmış, geniş bir tarihi mirasa sahip olmamıza karşın tarih bilincimizin yeterli ölçüde gelişememiş olmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Çok doğru bir tespit. Ulkemiz tarih oncesi cağlardan tutun, Urartular, Hititler, Antik Yunan, Roma, Bizans, Selcuklu ve Osmanlı’ya uzanan, tarihte hiçbir ülkeye nasip olmamış bir mirasa sahipken ilginin az olmasını birkaç sebebe bağlayabilirim: Birincisi; maalesef ülkemizde Osmanlı donemi de dahil eğitime ve sanata onem verilmemiştir. Tarihi eserler serbestçe Avrupalılara teslim edilmiş; bugun Berlin Muzesi, British Museum, Viyana Muzesi ve daha pek coğu bizden giden eserler uzerine kurulmuştur. (Ancak Osman Hamdi Bey’in arkeoloji muzesini kurmasıyla bu durum belli olcude azalabilmiştir.) Diğer taraftan; ulkemizde Osmanlı doneminde sanayi gelişmediğinden entelektuel bir zumre oluşamamış ve bu yuzden de ne buyuk konaklarda ne de evlerde sedir, halı ve cini sobalardan başka şeylere onem verilmemiş ve alan acılmamıştır. Ancak saraylarda birkac sanat eserine yer verilmiştir. Yine ağırlıklı olarak en buyuk eserler, odaları susleyen Edirnekari tarzında dolaplar ve sedirler olmuştur. Bunların da coğu maalesef yangınlar ve bakımsızlıktan oturu yok olmuş, gunumuze sadece birkac orneği kalmıştır.

”Bir sanat eserine yatırım değeri olarak bakılmasını, bugün şu fiyata alırım on sene sonra şu fiyata satarım şeklindeki bakış açısını çok sığ buluyorum… ”

Ülkemizin önemli genç koleksiyonerleri arasındasınız ve geniş bir kişisel sanat koleksiyonuna sahip olduğunuza eminim. Koleksiyonunuzun ilk parçasının hangi sanatçıya ait olduğunu sorabilir miyim?

Sanata olan ilgim sebebiyle cok kucuk yaşlardan itibaren babamla beraber muzayedelere ve resim galerilerine gitmeye başladım. Ozellikle muzayedelerde kendi kendime notlar alır ve dikkatle eserleri izlerdim. O zamanlar, sevgili babaannemin evinin oturma odasında 1984 tarihli cok buyuk bir Mustafa Ayaz tablosu vardı. Babamla gittiğim bir muzayede de aynı tablonun ufak bir versiyonunu gordum. Babamın elinden bayrağı kaparak artırıma girdim ve resim benim uzerimde kaldı. Daha sonraları Mustafa Hoca’ya e-mail attım ve kendisinden ilk once benim aldığım ufak versiyonu, daha sonra da babaannemdeki buyuk versiyonu yaptığını oğrendim. Ozellikle genc isimlere yonelmeme rağmen, koleksiyonumda 1984 tarihli bircok Mustafa Ayaz tablosu var. Bir ressamın belirli bir donemine odaklanmak, koleksiyonerlerin ne kadar bilincli bir koleksiyon oluşturduğunun kanıtı diye duşunuyorum. 1998 yılında, 15 yaşındayken aldığım Mustafa Ayaz’a ait o guzel eserin, koleksiyonumun manevi acıdan en değerlisi olduğunu soyleyebilirim. Bunun dışında koleksiyonumda Ali Alışır, Arda Yalkın, Ardan Ozmenoğlu, Batuhan Keskiner, Candaş Şişman, Cağatay Odabaş, Ebru Doşekci, Emin Mete Erdoğan, Emre Namyeter, Erinc Seymen, Gokhun Baltacı, Halil Vurucuoğlu, Huseyin Aksoylu, Kerem Ozan Bayraktar, Murat Germen, Murat Pulat, Nilbar Gureş, Seckin Pirim, Serdar Acar, Sergen Şehitoğlu, Taner Yılmaz, Taylan Turkmen ve Yağız Ozgen gibi cok kıymetli genç sanatcılarımızın eserlerinin yanı sıra bazılarını benim aldığım bazılarıysa aile buyuklerimden bana intikal eden Ali Teoman Germaner, Hulusi Mercan, İbrahim Callı, Mustafa Ayaz, Necla Rüzgar, Nuri İyem, Saip Mualla Tuna, Tanju Demirci ve Zahit Buyukişleyen gibi onemli sanatcılarımızın yapıtları var.

Bunu, piyasanın içinde yer alan genç bir sanatçı olarak sormak istiyorum: Türkiye’deki koleksiyonerliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Ülkemizde kültür ve sanatın gelişmesi adına koleksiyonerlere düşen sorumluluklar sizce nelerdir?

Turkiye’de koleksiyonerliği ozellikle son yıllarda cok popülist buluyorum. Bir yandan genc koleksiyonerlerin sayısındaki hızlı artış beni cok mutlu ediyor, fakat diğer yandan da koleksiyonların bilincli olarak yapılmaması, sanatcının eserinin manevi değerinden ziyade maddi değerine odaklanılması beni cok uzuyor. Sanat eserlerine yatırım olarak bakılıyor. Bir sanat eserine yatırım değeri olarak bakılmasını, bugun şu fiyata alırım on sene sonra şu fiyata satarım şeklindeki bakış acısını cok sığ buluyorum ve bunun o eserin sanatcısına saygısızlık olduğunu duşunuyorum. Ben dorduncu kuşak genc bir koleksiyoner olarak bir yandan genc sanatcılarımızdan oluşan bir koleksiyon oluşturmaya, o sanatcılar ve eserleriyle beraber yaşlanmaya, diğer yandan da onlarla dostluklar kurarak ve eserlerinin hikayelerini onlardan dinledikten sonra eser alımı yapmaya gayret ediyorum. Buyuk dedem Salah Cimcoz Bey, sanatcılar arasında fark gozetmemekle birlikte, daha cok genc sanatcıları desteklemesi ve tanıtmasıyla bilinir. 1936 yılında, 25 yaşındaki Bedri Rahmi Eyuboğlu’ndan bugun hepsi ayrı birer başyapıt niteliğinde yedi tane eser alması, 1935 yılında Sanayi-i Nefise Birliği tarafından duzenlenen ve donemin en onemli sergisi olarak kabul edilen Galatasaray Sergisi’nde İbrahim Callı’ların, Hikmet Onat’ların arasında 16 yaşındaki Avni Arbaş’ın yağlı boya klasik bir portresini beğenip satın alması ve 30 yaşındaki Fikret Mualla’ya Moda’daki koşkunun bahcesinde atolye tahsis etmesi bunun en buyuk gostergelerindendir. Mesela, bazı muzayedelerde şahit oluyorum: Son dönemlerde vergi listelerinde ismini bile goremediğimiz sozde iş dünyasından bircok iş insanı yanlarında danışman diye tabir ettikleri kişilerle sanat fuarları ve muzayedelere geliyor, bilinçsiz olarak cok yüksek fiyatlara eserler alıyorlar. Bu alımları da cok komik buluyorum. Ülkemizde kültür ve sanatın gelişmesi adına koleksiyonerlerin kesinlikle genc sanatcıları desteklemeleri gerektiğini düşünüyorum. Gun gectikce ekonomik olarak fakirleşen bir ülke haline gelen Turkiye’de kendi atolyeleri olmayan genc sanatcılarımız misafir atolyelerde, yokluk icinde eser uretmeye calışıyor fakat onlara gereken destek verilmeyince maalesef başarılı olamıyorlar. Ozel muzeler acan sanatsever vergi rekortmeni ailelerin genc sanatçılar icin el ele verip onlara rahat uretebilecekleri ortamlar yaratmaları gerektiğini ve genc sanatcılar icin odullu yarışmalar düzenlemeleri gerektiğini duşunuyorum. Odul olarak sanatcılara yurtdışında eğitim bursu verilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu, ozellikle genç sanatcıların vizyonlarına cok buyuk katkı sağlar. Bunları yapan bir-iki kurum var, fakat Turkiye’deki ozel muzelerin sayılarına bakacak olursak, maalesef halen yetersiz.

Ve son olarak, eser seçimi konusunda son derece bilinçli bir yaklaşım ve tavır içerisinde olduğunuzu biliyorum. Karar sürecinde yapıtla aranızda nasıl bir bağ geliştiğini ya da gelişmesi gerektiğini bize aktarabilir misiniz? Çağdaş sanatta önceliğiniz ve beklentileriniz nelerdir?

Turkiye’de koleksiyonculuk en fazla yüz yıllık gecmişi olan çok yeni bir kavram. Koleksiyonerlerin en baştan neyin koleksiyonunu yapmak istediklerine karar verip ilerlemesi lazım diye düşünüyorum. Mesela para koleksiyonu yapacaksa kişi, hangi medeniyetin hangi doneminin parasıyla başlayacağını bilmeli. Hatta altın paralar mı, sadece gümüş ya da alaşımlı paralar mı?.. Ayrıca koleksiyonerlerin her zaman, ilgi duydukları alanla alakalı evrensel boyutta bir araştırma icinde olmaları gerektiğine inanıyorum. Turkiye’de resim alan bir koleksiyoner Avrupa’yı, Amerika’yı, Uzakdoğu’yu, kısacası tum dunyayı takip etmeli. Ben kendi donemimi en iyi şekilde yansıtan, düşünülmüş, bu işe inanan kişilerin yapıtlarıyla ilgileniyorum. Tabii daha kişisel birtakım eleklerden de geçiriyorum.

Tags: aliaral

twartgallery

See all author post

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar markadır.